le néant

Mutlululıkları izliyorum paylaşıldıkça çoğalan, çoğaldıkça artan, ama beni teğet geçen mutlulukları. İzlerken hevesli görünüyor muyum bilemiyorum. Umarım öyle görünüyorumdur. Çünkü içimdeki fırtınayı asla dindiremiyorum. Kendi denizimde hep alabora oluyorum. Korkuyorum unutmaktan; mutluluk neydi, nereden gelirdi... Bende başlıyorum anlatmaya, hüznümün içinde can çekişen anlık sevinçleri, yok olan sevişleri. Kızıla katılan maviyi ve bitmesin istenilen günleri, anlatıyorum bende.Sürüklenirken uçurumdan, dipten dibe; ihtimaller dahilinde, yaşıyorum. 

 Beni sürüklediği yer uçurumun kendisi miydi yoksa kendi uçurumu muydu? Nefes alamadığım bu cehennemde hissettiğim tek şey "ya sonra?" endişesiydi. Kalbinde bana yer var mıydı bilmiyordum, açıkçası bilmek de istemiyordum. Kimin kalbinde kalabilmişiz ki birbirimizde kalalım. Soğuk yataklara açılan et pazarlarındaki özel fotoğraflardan ibaret heveslermiş; cesaretimin hükümsüz olan nişanesi.

Sanki geçmişimle geleceğim tek bir anda toplanmıştı. Hepsi suratıma bakıyordu; yüzleşmenin en acısı da en derinlere gömdüğüm, herkese haykırmak isteyip de atamadığım sessiz çığlıkların, sessiz ağlayışlarıydı.

Aklımda tonlarca an vardı bu atılımı yaparken. Saklandığım bir bahçem olsun istemiştim,çünkü; en güvendiğim dağı kaybetmiştim, kaçıp saklanabileceğim hiçbir yer yoktu. Apaçıktım. Sığınmak istediğim birisi vardı; bahçesinde kötülük çiçekleri yetiştiren, ne şarapla, ne şiirle ne de erdemle sarhoş olabilen, benzin, yağ gibi gidebilen. Herkes gibi kısacası; sevilmeleri sevendi bu bahçenin bahçıvanı, apış arasından, dudaklarına.
Sevmek ve seven olmanın farkı nedir ki, hepimiz sevilmeleri ya da sevmeleri sevmiyor muyuz? Sevgi bitince biz de zengin kalkışı yapmıyor muyuz? Söyleyebilir misiniz gerçekten "ben bu kişiyi bütünüyle seviyorum" diye? Diyemeyiz. Sevenin, sevmesini seviyoruz; sıkıldığımız zaman sevmiyoruz. Sevginin değeri; asabiyetin saman alevi gibi yanıp sönüverişinde son buluyor. Kalpten akla giden köprü üzerinde intihar eden duygular var, silinmesi istenen anlar, hatıralar ve eski sızlayan yaraların unutulmuş ağrılı cerihamları, akıyor kulaklardan; öpülesi nazik boyunlara.Öznesi olunmaması gereken insanların yersiz nesnelleştirilmesi; kapitalizme karşı verilen anlamsız bir savaş gibiydi benim için, edilmesi gereken vedalar, uzayıp giden anlamsız konuşmalar. 

 Bazen de sevmeyi bırakınca anlıyorsun hayatında doldurduğu yeri. Çok olmadı sevdiğim bir arkadaşımı yitirmiş olabileceğim düşüncesi içerisindeyim. Hiç kimseye böyle kaçmamıştım. Bahçende her ne kadar kötülük çiçekleri açsa da kaçmaktan hep zevk aldığım bir bahçeydi. Şimdi bakıyorum da kurumuş çınar yapraklarından başka hiçbir şeyim kalmamış elimde. Hoş hep bir veda hazırlığın vardı; anlıyorum açıkçası. En azından, deniyorum diyelim.

Geceler dönerken güne hiçbir zaman sağlıklı karar veremem. Söylenmeyen hoşçakalların, ucu açık söylemlerin hatta naifliğin ve nezaketin eşliğinde söylenen eğreltilerin anlamlarını hiç anlamadım. Bu yüzden bütün serzenişim.

Hiç yorum yok: