U T O P I A

Aylar önce veda etmiştim. Şimdi geri dönüyorum. Farklı bir benlik, farklı bir arayış ile... kimlerin ne söylediği umurumda olsaydı yirmili yaşlarımın en pervasız dönemlerini yaşamaya kalkışmazdım. En umursamaz, en cesur... öğreniyoruz işte... ne olursa olsun kaybetmeyi de kazanmayı da bir şekilde fark ediyoruz. Basbas bağırdığım zamanları hatırlıyorum. Liseli ergen triplerimi. Tebessüm ettiriyor insana. Bu uğurda neler yaptığımı, kimleri karşıma aldığımı.. kimlerin sevip, kimlerin nefret ettiğini... tanımadan bilmeden nasıl cephe alışımı... uğruna çalıştığım, yanında olduğum insanların bir bir gidişlerini... soğuk sonbaharlarda terk edilişlerimi... hastalığımı ve onu yenişimi... her şeyi bir bir hatırlıyorum ve geri dönüyorum. Anlaşılmayışıma bir hezeyandan ziyade bu bir günah çıkarma etkiliğinin terapik rahatlatıcı etkisi aslında. Kendimi ifade edemeyişime keza yanımda olanlara bir destek sütunu gibi hiç bir zaman kendi benliğimi bırakmayışımı, aynı zamanda değişimi ekspresyonist bir tavır ile eleştriyorum.



Dirilip yeniden başlıyorum. Retorik ile değil diyalektik ile... gündüz vakti elimle fener ile dolaşmaya kalkıyorum ve bir atın başına zeytin dalı takıyorum. Bu da yetmezmiş gibi bir de heykellerden para dileniyorum. Tuhaf bir bilgelik arayışından ziyade daha tutucu bir süperego ile dönüyorum. Muhafazakar ama bi o kadar da arsız. Mağaradan çıkıp, hakikate erişip, geri dönüp harmoni içindeki adikyayı çözmeye çabalıyorum. Ölüp, tekrardan diriliyorum, zira ölüm bir son değil bir başlangıç klişesine saplanıyorum. Ve tekrardan söylüyorum... dünyama hoşgeldiniz...

Hiç yorum yok: