Goutte de Pluie

Sadece yağmur tanesi kadar yalnız kalmak için çekindiğimiz karanlık odalarımız ve gök gürültüsü kadar yavaşça çıkagelen manasız çığlıklarımız kadar boştu hayatın doldurulabilirliği. Anlamsız dakikaların ve saatlerin içine bir takım "şeyler" koyabilmek için uğraştığımız ve asla yerine kondurmadığımız isimlerdi, adlandırmaya çalıştığımız yalnızlıklarımız. Kim olursa olsun terkedişlerimiz, akamayan gözyaşlarımız, ayrılıklarımızdı bilinmeyen duygu selleri. ve geldiğine inadığımız prenslerdi, denize aşık, denizciler. Her limanda başka gönüllerin prensi olan denizcilerdi aslında inandığımız isimler. Gözlerine bakarken kalbine dokunduğunu hissettiğin, ama hiç bir zaman öyle olmadığını bildiğin halde öyle olmasını istediğin o hain, hırsız ama karşı konulmaz denize aşık denizciler, asla ulaşamayacaklarını bildikleri şeye aşıktılar. Denizlerciler denize, deniz ise dalgalara aşıktı çünkü. Dalgalar ise kayalara...


En büyük takıntımız ulaşılmaz olana ulaşmak mıdır, yoksa ulaşılmaz olanı biz mi ulaşılmaz yapıyoruz? Gerçekten ulaşılmaz diye bir şey var mıdır? Dalgalar sadece denizleri sevebilir mi ya da deniz, denizcileri? Peki ya terk edilenlerimiz...vazgeçenlerimiz? Onlara ne olacak peki... Yaraları hala taze olup, yıllardır kanayanlar? Oyalanıp, eğlenilip sadece tek istediği "onun" sevgisi iken onun başka ellerde mutluluğunu izleyenler... Son öpücük için kalbini yerinden sökecekler? Delicesine sevip, hala sevip, ama asla karşılık bulamayanlar... Dünya; aşkın kerhanesi, bizlerse fahişeleriydik.

Fallarda çıkmanı istemiştim, yanyana olmaktı bütün fincanı kapatırkenki dileğim. Marlborolarım bile senin isminle ters cevriliyordu her temiz bir pakette senin adın ile kirleniyordu. Tek isteğim bir gün bana geri gelmendi. Evet ! Geldin! Bir yabancı ile ...  ne kadar mutluydun, sanki cennetin bütün iremleri zevk-i sefana hibe edilen o mümin sendin. Ama benim için her şey farklıydı Senin iremlerin benim gayyalarımdı aslında. Sonsuzluk içindeki kezzap kuyularıydı. Bitmek bilmeyen azaplar içindeki arşın göğe yükseldiği zamanda bile bitmeyen kabir zamanıydı. Boşluktu benim için. Tek bir gülüşüne Roma'yı bile yakacak ben, kendi cehennemimde kendi kendimi yakıyordum. Tek başıma. Kanserin ucundan dönen ben, aşka yenik düşüyordum. Tek başıma, hem yaralarımı sarıyor, hem de kanatıyordum. Cennetin hayalinden vazgeçip, arafa çıkma ümidine bile şükrediyordum. Ki biliyordum benim denizcim, kendi gemisinde taşıdığı denize aşıktı. Limanda yapayalnız bıraktığı bana değil.

Hiç yorum yok: